SINIRLAR ÇOCUĞUMUN HAYATINI KOLAYLAŞTIRIYOR

Sınırlar konusuna beraber bakarken; öncelikle sizden; 

Sınır kelimesinin şu anda düşüncenizde ne anlama geldiğine bakmanızı rica ediyorum. 

Şimdi de duygunuzda ne anlama geldiğine bakın lütfen. 

Özellikle ilk aklınıza gelenlere odaklanın. 

Kimimiz bir engel olarak tanımlarken kimimiz koruyan-kollayan gibi tanımlamış olabilir ya da başka bir tanımlama… Bu farkettiklerinizi yanınızda tutun ve biz sınırlar konusuna giriş yapalım. 


SINIRLAR NEDEN ÖNEMLİ OLABİLİR? 

Yaşadığımız dünyanın kurallarını anlamak ilişkilerimizde bizi özgür bırakır. Biliriz ve davranırız. Güvende hisseder, korunaklı olur, anlaşılır oluruz. Bizden ne beklendiğini, rollerimizi, ne kadar ileri gideceğimizi bilmek bizi ve ilişki sürecimizi rahatlatır. Doğal oluruz. 

Sınır koyma davranışıyla ilk nerede karşılaştık derseniz; çocukluğumuzda tanışmıştık. Ben sokakta oynayarak büyüyen nesildenim. Sokak çocuğuydum diyebilirim. Şimdi size komşu teyzelerimizin istekleri desem… Hele ki oyunun en tatlı anında bakkala gitmemizi rica ettiğinde, canımız çok sıkılırdı, isyan da ederdik. “öfff!” derdik... Ekmeğini alır, gelirdik. En azından ben öyle yapardım. 

Buna benzer süreçleri hatırlıyor olabilirsiniz. Burada aslında rolümüze uygun olarak davranıyorduk. Aile büyüklerimizin bize kazandırdığı değerlerimizden birini yerine getiriyorduk. “Bir büyüğümüz bizden bir şey istediğinde onu yaparız.” O anda ne ile uğraşırsak uğraşalım “onun isteği önceliklidir”i öğrenmiştik. ( Yazımızda bunun doğruluğunu – yanlışlığını tartışmadan, konuya bağlı kalarak sadece bize sunulan çerçevemizle ilgili davranışımızın-kültürümüzün ön plana çıkmasına odaklanalım lütfen.) 

Şimdi yine küçükken öğrendiğimiz zamanı konuşmaya devam edelim. 

Küçükken ailemizden ne yapıp ne yapamayacağımızla ilgili daha net bilgiler gelirdi. (burada da uç durumlardan uzak, konuya odaklı bu yazıyı okumaya devam etmenizi rica ediyorum.) Örneğin büyüdüğüm evde koltuk tepelerinde koşmak yasaktı. Böyle bir kuralımız vardı. Yerde koşarak oynayabilirdik ama koltuk tepelerinde değil. Aynı şey komşu teyzede de yasaktı. Onun da evine gittiğimizde koltuk tepesinde koşarak oynayamazdık. Bu minik örnekte anlatmak istediğim yaşadığımız çevrede kurallar birbirine çok benzerdi. Evimizde gördüğümüz kuralları komşumuzda da görürdük. Evde ve dışarıda aynı davranışlarla karşılaştığımız için bu yaşantının kuralı oluyordu ve bu sınır içinde koltuk tepesinde değil de yerde, izin verilen alanda koşturuyorduk. Açık ve netti. Hareketimize devam ediyorduk. 

Bununla beraber hangi davranışların onaylandığını hangilerinin onaylanmadığını biliyorduk, her zaman olmasa da. Hepimiz ilişkilerimizde onay almayı isteriz. En temelinde hepimizin kabul alma ihtiyacı var. Kabul aldığımızda, onaylandığımızda “varım.” “güvendeyim.” “becerim görülüyor.” hissederiz. 

Kabul alabilmek ve onaylanabilmek için açık ve net bilgiye ihtiyaç vardır. Ebeveynler çocuklarına açık ve net, dakik geri bildirimler verirse, çocuk o davranışları yaptığında ebeveynleri tarafından kabul görecek, kabul alacak; varlığının pozitif süreçle görüldüğünü farkedecek ve kendini güvende hissedecektir. 

Şimdiki sürece genel olarak bakarsak, aynı evde yaşanan bir durum karşısında farklı bakabilen ebeveynlerimiz olabiliyor. Büyük ebeveynlerimiz; dedelerimiz- anneanne-babaannelerimiz… Anne-babaların aldıkları kararları kabul etmeyip onların tam tersi davrandıkları örnekleri görebiliyoruz. 

Aynı evin içinde ebeveynler arasında aynı duruma farklı geri bildirim alan çocuklar durum içinde kaybolmak istemiyorlar. Ne yapacaklarıyla ilgili tam bir rehber olunmasını istiyorlar. 

Çoğunlukla ebeveynlerin çocukları üzülmesin diye farkına varmadan net bilgi sunamadıklarına şahit oluyoruz. Ebeveynler işten geldikten sonra çocuklarıyla yaşadıkları çok kısa bir zaman dilimi olduğundan, beraberliklerini daha çok keyifli geçirme çabasında oluyorlar. Bu çok anlaşılır bir duygu. J 

Bu durum ne getiriyor olabilir diye durumları incelediğimizde; çocukların sınırsızlıkla tanıştığını gözlemliyoruz. 

Şimdi siz şu anda içinizden ne geliyorsa anında gerçekleşen bir durumda olduğunuzu hayal edin. JJJ Nasıl bir his? 

Çocuklarımız da istedikleri her şeyin yapıldığında alanını o kadar genişletiyor. Sonra da alanının kısıtlanmasını istemiyor tabii. 

Tam da burada SABIRDAN bahsetmemiz yerinde olacaktır. Danışmanlık süreçlerimde en çok şunu gördüm; ebeveynler, ilişki sürecinde çoğunlukla yanlış yerde sabır davranışını gösteriyorlar. Dolayısıyla çocuğun ısrarcı davranışını durdurmak niyetindeyken aksine o davranışın artarak devam etmesine zemin hazırlıyorlar. 


İLİŞKİDE SABRI NEREDE GÖSTERMEMİZ ÖNEMLİ OLUYOR? 

Çocuk bir beceri göstermek durumundaysa, bir öğrenme sürecindeyse sabır göstermek harika olacaktır. Örneğin; ayakkabı bağcığını bağlamayı öğrenme süreci gibi. Deneyime ihtiyacı var ve zaman tanınması önemli. Sabır, burada çok destekleyici oluyor. Çocuğun kendisiyle barışık duyguda kalmasını, özgüvenini hissetmesini ve "ben yapabilirim" duygusunu yaşamasına izin vermiş oluruz. 

SABREDECEĞİZ- BEKLEYECEĞİZ-TEŞVİK EDECEĞİZ-GÜVEN VERECEĞİZ... 


Şimdi de yanlış yerde gösterdiğimiz sabır davranışını inceleyelim. Örneğin; 

Akşam yemeği hazırlıyorsunuz. Ali 10 yaşında. Odasında bilgisayar başında oyun oynuyor. Siz sesleniyorsunuz. "Alii, yemek hazır." Ali'den ses yok. İkinci, üçüncü, beşinci kez sesleniyorsunuz... Ali:"Tamam anneee... " ile başlayıp sonrasında Ali’den ses bile gelmeyebilir. Sonra siz çıldırmış gibi olabildiğince bağırarak "ALİİİİİİİİİİ!!!!!!!" diye seslenince Ali’nin sallana sallana sakince yemek masasına doğru geldiğini görüyorsunuz. Sizin saçlarınız dikleşmişken Ali huşu içinde geliyor. 

Burada sizinle konuşuyor olsaydık, (çoğunlukla duyduğum cümleleri söyleyeceğim.) 

"O kadar sabretmeme rağmen beni çileden çıkarıyor.. Daha ne yapabilirim ki!... " ya da "herkesin bir sınırı var. Benim de bir sınırım var." ya da benzeri cümleler gelebilirdi. Aslında bu durumdayken sabırlı davranmanız, Ali'nin sizi farketmesini sağlayan sınırını yukarı taşımış oluyor. Ancak Ali, siz bağırdığınızda farkediyor ve harekete geçiyor. 

Sabır davranışınızla aslında sadece çocuğunuzun dürtüsünü beslediniz. Çocuğunuzu harekete geçiren attığınız çığlık oldu. O zaman zihni dedi ki; "Alarm!" Ve harekete geçti. İşte o çığlık çocuğunuzun sınırı oldu. Çocuğunuz başka bir şeyle ilgilenirken sesiniz sadece fonda kalıyordu. Ses tonunuz, cümleniz onun yapacağı işi bıraktıracak özellikte değildi. (Bağırmak da bu özelliği taşımıyor.) 

Bazen de bir kural üzerine bunu izleyebiliriz. Evde alınmış bir kural var. Bu kural çocuk tarafından ihmal ediliyor. O noktada sabrediliyor. Hadi biraz daha susayım, biraz daha bekleyeyim... gibi. O zaman çocuk kendi sınırlarını belirliyor. Ve siz farkına varmadan sınırları her seferinde zorlayan tutumu desteklemiş oluyorsunuz. Halbuki bu hiç istemediğiniz bir şeydi. 

Doğru yerde sabır göstermek doğru yerde teşvik etmek, sınır koymak çocuğa özgüven kazandırır. Çünkü, çocuk onaylanan bir davranış elde eder. Kabul görür. Hem de pozitif süreçte kabul görür. 

Olumsuz bir ilişki sürecinde sabrettiğimiz ve sonunda patladığınız durumda maalesef ortalıkta kızgınlık, öfke, üzüntüler dolaşıyor. Sağduyu kalmıyor. Neden? Çünkü ortada duygular var. Beyin kendiliğinden sağduyu sistemini kapatıyor. Sonra pişmanlıklar... Bazen ebeveynler bu pişmanlıklarından dolayı çok hızlı özür dileme davranışı da gösteriyorlar. Bu sefer de çocuklara çok çelişkili geribildirim vermiş oluyorlar. Çocuklar süreci anlamlandıramıyorlar. Sağlıklı rehberlik edilmemiş oluyor. 

SINIRLARI NASIL HAYATA GEÇİREBİLİRİZ? 

Öncelikle sınır koyabilmek için evdeki bir kuralla ilgili çocuğunuza farkındalık vermeniz önemli. Bunu da doğru zamanda paylaşmak etkili oluyor. Ortada bir sorun yokken, her şey yolundayken çocuğunuzla bir araya gelip kural üzerine kısa-net-açıklayıcı talebinizi belirtip gerekiyorsa davranış gerçekleşmezse, yaptırımınızın ne olacağını da konuşabilirsiniz. 

Kuralınız ve yaptırımınız çocuğunuzun yaş özelliğine uygun olsun lütfen. 

Özellikle çocuklarınızla bir problem üzerinde konuşurken kullanmanızı istemediğimiz bazı kelimeler var. Bu kelimeler çocuğunuzu rol karmaşasına alabiliyor. "Anlaştık mı? Tamam mı?" gibi. Bu cümleler yaşıtmışsınız hissini pekiştirir. Bunun yerine "Beni anladın mı? Bir daha tekrar etmemi ister misin? Söylediklerimi duydun mu? " daha çok tercih etmekteyiz. Kural konuşulurken ciddiye alınmanız değerlidir. Bu nedenle kararlı-sakin-net bir tavırla konuşuyor olmanız, konuştuğunuz şeyi farketmesini sağlayacaktır. 

Çocuğunuzun bu süreci yönetebileceğine inanmanız önemlidir. Çocuklar biz yetişkinleri hep izler. 

Kural karşısında bir yaptırım olunca çocuklarınıza aslında seçenek sunuyorsunuz. Çocuğunuz karar verme mekanizmasını harekete geçiriyor. Nasıl mı? "eğer ben bu davranışı yaparsam parka yarın da gelebilirim. "ya da "bu davranışı yaparsam yarın parka gidemem." 

Sizin kararlı-sakin tutumunuz, çocuğunuzun karar vermesini güçlü kılar. Seçenek kullanır. Sonucuna katlanır. Siz de sonucuna katlanmasına izin verirsiniz. Ve öğrenme gerçekleşir. 

O zaman farkındalık gelişir, birey hissederler kendilerini. Birey olduğunda kendisinin ve ötekisinin ayrımına varır. Böylece özgüven de gelişir. Bu durum öğrenme sürecini de doğrudan olumlu pekiştirir. 

Sevgiyle Kalın:)

Yorumlar